2 Ocak 2011 Pazar

Nice Mutlu Yıllara Hermitage!


Milenyum kent yaşamının yapısını ve kültürünü  en iyi tanımlayan tasarımcılardan Rem Koolhaas küreselleşen çağdaş sanatı 2005 Venedik Bienalindeki Expansion—Neglect isimli enstallasyonuyla yorumlamıştı. Artforum editörü Tim Griffin’in Koolhaas ile Hermitage Müzesi’nin 250’ inci kuruluş yılı nedeniyle yaptığı ve 2014 yılında tamamlanacak olan yenileme projesi üzerine söyleşisinden alıntıyı paylaşıyoruz;

Tim Griffin: Günümüzdeki Müzeler hakkındaki düşünceniz nedir?
Rem Koolhaas: Müzeler tasarlanırken günümüzün olanaklarıyla düşünülmediği için yeniden ele alınmak zorunda. Tate Modern projelendirilirken özellikle Türbin Salonu’nun altyapı gereksinimi için farklı tasarımlar yapıldı. Çünkü sanatın içinde sergilendiği mekanın büyüklüğü ve teknolojisiyle ile ciddi anlamda bağlantısı vardır.

TG: Marina Abramovic’in  pek çok kamerayla mekanı ve zamanı yönlendirdiği MOMA’daki performansı gibi bir temsile projenizde imkan tanınacak mı?
RK: Müzenin büyük hacminde böylesi bir yakınlaşma olanağı yok. Sanatçının 1977’de Amsterdam Stedelijk Müzesi’ndeki Imponderabilia performansında izleyici iki sevgilinin arasına girerek “ayırmayı ve engelleyişi” deneyimliyordu. Ondokuzuncu yüzyıl yapısı Stedelijk Müzesi beyaza boyanarak klasizmin simetrisi ve anıtsallığı vurgulanmıştı. 2000 yılında Las Vegas’ta beşinci Guggenheim Müzesi için Venedik atmosferi yaratmak amacıyla performansa uygun fabrika benzeri bir tiyatro dekoru tasarlamıştık.

TG: Stedelijk ‘in yöneticisi Ann Goldstein ile konuşurken müzenin Amsterdam’ın sosyal yapısının bir parçası olduğunu gözlemledim, ne dersiniz?
RK: Doğrudur, benim de müze duyarlılığım Stedelijk’le şekillenmiştir. Amsterdam gerçekten ilginçtir, iki önemli müzesi Stedelijk ve Rijksmuseum büyütülürken 8 yıl kapalı kalarak "yirmibirinci yüzyıla hazırlanmıştır." Ancak iki müzenin de kapalı kalması kentin güven ve özsaygısını geriletmiştir. Bu sürede Van Gogh Müzesi hep açık kalmış ve gelişmiştir. Küçük şehirlerdeki müzeler mimari yapısının gücüyle itibar kazanır. “Gehry’nin Bilbao’ ya yaptığını MAXXI Roma Müzesi ile Roma’ya yapalım” denmişse de, Roma’nın bu sansasyona ihtiyacı yoktu. Bilbao Müzesi’nin dezavantajı çok fazla ikona sahip olmayan bir şehirde kurulmasıydı. Bu arada söylendiği gibi Pekin’ in yeni ikonu olarak CCTV binası kente zarar vermemiş, olsa olsa kentin binlerce ikonundan yalnızca biri olmuştur.

TG: Hermitage'in kendi tarihsel koşullarında mı tasarım yaptınız?
RK: Whitney Bienali’nde en çok kendi tarihinin sergilenmesi ilgimi çekmişti. Ekonomik kriz nedeniyle ucuza mal edilse de bienalden on kat daha gerçekçiydi. Hermitage söz konusu olunca, herhangi bir mimari uygulamadan çok yapıdaki mimari ve sanat eserlerinin uslubuna aydınlar, tarihçiler ve arkeologların gözüyle bakmak istedik. Böylece müzenin kayıtlarını incelemek bizi geliştiren terapatik bir çaba oldu. Müze projelerinin çıkış noktası artan ziyaretçi sayısı için gereken koşulların sağlanmasıdır. Değişen altyapı ihtiyacı kadar fonksiyonlarıyla gelişen restoran, müze ve tasarım mağazaları, kitapçılar gibi birimler de tasarım ihtiyacını oluşturur. Bu koşullar bütün olarak ele alınmadıkça  müzenin esas görevi olan sanatı sergileme ve izleyiciyle buluşturma konusunda aksaklıklar görülür.

TG: Sergileme ve ticaret mekanları arasındaki fark nedir? Farklı projeler için amaçladığınız çözümler var mı?
RK: Aslında iki tür yapının altyapısındaki fark o kadar da büyük değil. Kullanıcı hareketliliği açısından artan sayıya göre iletişim araçları ve beklentiler yükselir. Bir müze öncelikle ziyaretçi sayısıyla düşünülür. MOMA projesinde avluyu, ana binayı ve yavaş alanları akıcılıkla bağlayan bir altyapıya oturttuk. Otis firmasıyla yatay ve düşey hareketli asansörler geliştirerek özel müze ziyaretçileri için rezervasyonlu turlar kurguladık. Güncel sergi ve sanat haberlerini içeren Amazon.com gibi bir katalog planladık. Sergi mekanları ve altyapı mekanları çok netti. Altyapı müzenin bütününü destekleyecek güçte yapılanmıştı. Breuer binası ve yığma taş binadan oluşan Whitney Müzesi için genel bir strüktür önerdik. Küçük mekanlarda MOMA’daki gibi sanat ve bilgiyle dolu hareketli bir kanal tasarladık.

TG: Sanki iki örnekte de sergileme alanlarını korumak için strüktürün içinde kalan sirkulasyona odaklamıştınız. Bu amacınıza nasıl ulaştınız?
RK:  Anafikir sergi mekanlarını sirkülasyon alanından arındırarak yavaş dolaşımı sanat deneyimiyle karıştırmamaktı. Ziyaretçi rotasının inanılmaz karmaşık grafiğini dil ve coğrafya kriterlerine göre yeniden ürettik. Hermitage Kompleksi' nin bütün yapıları ayrı ayrı  ve özgün işlevleri için İmparatorluk Sarayı kompleksi içinde inşa edilmişti. Projemizin ilkesi yapıların mimari ve tarihsel kimliğini korumaktı. Örneğin Küçük Hermitage, Çariçe Katerina tarafından zamanın çağdaş sanat koleksiyonu için özel bir galeri olarak yaptırılmıştır. Bu binayı deneysel sergilerin ve çağdaş eserlerin yer aldığı bağımsız ve kişisel koleksiyonlar için özel bir galeri olarak düşündük. Böylece hem Hermitage için hareketli bir sistem oluşturmayı, hem de kurguladığımız gelenek ile yapıya eski kimliğini kazandırmayı hedefledik. Binaların arasındaki kamuya kapalı dış alanlar yalnızca müze içinden algılanıyordu. Bu yüzden bazı binaların kendi girişlerini yenilemeyi, binaları çevreleyen bazı sokakları yeniden açmayı ve bu kentsel anlayışla yapıların özgünlüğünü vurgulamayı önerdik.

TG: Aslında, sizden nasıl bir küratör görevi beklendiğini konuşurken sirkülasyonu projenin anlamı bağlamında tanımladınız?
RK: Küratör kendi vizyonunu empoze eder. Biz yapıların kendilerinde olan otantik kaliteyi müzeye aktarmaya çalışıyoruz. İhmalden dolayı zarar gören Hermitage son yıllarda zenginleşince gerektiği gibi korunmanın yolları düşünüldü. Tarihi bölümün restorasyonu için kullanılacak metodu araştırırken sergileme için doğrusal bir düzenlemede minyatür bir şehir yarattık. Bu hem ziyaretçiler hem de sanat, mimarlık ve müzenin tarihi arasındaki etkileşim açısından en doğru çözümdü. 

 TG: Hermitage için "terapatik proje" demiştiniz? Sebebi neydi?
RK: Çağdaş mimarlık deneyimlerimizde çok daha canlı projelerle uğraşmışken tarih ve koruma ile ilgilenmek kesinlikle çok etkileyiciydi. Kariyerin herhangi bir yerinde varılan bu keşif  için “terapatik” en doğru söz olur.  Müzelerin genişletilmesi çağdaş bir sorun haline gelmişken, Hermitage’ in yeniden kullanıma geçirilmesi mükemmel bir örnektir. Projenin önemi; Sovyetler Birliği sonrası Rusya ve müze dünyasının kültürel ve ekonomik koşullarında bu benzersiz kurumun, tarih ve yönetmenle çağdaş buluşmasıdır.

TG: Müze dünyasının güncel koşullarını nasıl yorumluyorsunuz?
RK: Asya gibi gelişmeyi sürdüren kültürel topraklar yoğun müze etkinlikleri içindeler. Avrupalı veya Amerikalı küratörler için burası krizde olabilir. Ancak küreselleşme açısından dünyanın bir kısmı karamsarlık içinde olabilir, ama öteki kısmı umutlu ve iyimserdir.
Doğudan kültüre farklı bakış açısı ve iyimserlik öğreniyoruz.


Çağdaş tasarım kültür mirasının korunmasında önemli rol oynuyor. Şimdiden Hermitage' in 250'inci yaşını kutlarken, darısı hayata dönmeyi bekleyen tarihsel ve kültürel yapılarımızın başına diyoruz.

Kaynak: http://architecturelab.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder