30 Aralık 2011 Cuma

2 Ağustos 2011 Salı

Kentsel Dönüşüme Evet Ama Böylesi Değil!

Soyluların Mahalle Baskısı

Kent yönetenlere değil, o kentin içinde yaşayan topluluğa aittir. İşte bu yüzden o eve buldozerden, önce sosyal hizmet uzmanı girmelidir. Çünkü derin yoksulluğu fark etmeden, yapılacak alışveriş merkezlerine kilitlenmek, yoksullar üzerinde "Soyluların mahalle baskısı"nı yaratır; bu da keskin bir ayrışmayı getirir.

Kentsel dönüşüm, "bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü" olarak ifade ediliyor.
Benim kentsel dönüşüm tanımım ise şöyle:
Bir gün siz evinizde oturken kapınız çalınıyor. Bir zabıta size bir evrak uzatıyor. Eviniz tapulu yada tapu tahsis belgeli yada gecekondu yada tarihi bir ev olsun fark etmez. Tebligatta mahalleniz dolayısısıyla eviniz için kentsel dönüşüm ilan edildiğine dair bir bilgi var. Siz eğer kentin merkezine yakın bir mahallede oturuyorsanız. Mahalle yani içinde bakkalı, kasabı manavı, terzisi, sokağında oynayan çocukları, kahvehanesi hele bir de  kapı önlerinde oturan kadınları varsa. İşte bu mahalleniz ve dolayısıyla eviniz aldığınız bu tebligatla birlikte tamamen ortadan kalkacaktır.

Çevre ve Şehircilik Bakanı: "İstanbul'da yıkmaktan daha güzel bir şey yok"

Erdoğan Bayraktar geçen yıl henüz TOKİ Başkanı iken "Eski evlerde oturan insanlar yeni evlere taşınırken, bu boşalan evlere de fakir insanlar taşınıyor. Esas sıkıntı burada yatıyor. Onların elektriğini, suyunu kesip onları taşındırmamak lazım ki bu (kentsel) dönüşüm yürüsün. Şu anda İstanbul'da yıkmaktan daha güzel bir şey yok. İstanbul yıktıkça güzelleşir''demişti. Şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Bayraktar umarım İstanbul'da "mahalle" diye bir tanımın tamamen ortadan kaldırılmasına neden olmaz.
Çünkü, kentsel dönüşüm sayesinde İstanbul'daki mahalle kültürünün son örnekleri olan Sulukule tamamen Balat, Ayvansaray, Beyoğlu Bedrettin Mahallesi, Ataşehir Roman mahallesi de yok olmak üzere. Artık bu mahallelerde lüks konutlar alışveriş merkezleri, rezidans inşaatları var.

Belediyenin dudakları arasında

Bir mahallede kentsel dönüşüm uygulaması varsa bilesiniz ki o mahallenin, o semtin de artık tek sahibi vardır o da bağlı bulundukları belediye. Örneğin Sulukule deki kentsel dönüşüm uygulamasına  dört yıl aktivist olarak tanıklık ettiğim Fatih Belediyesi, başkanı, yardımcıları, belediyenin fikri dışında herşeye kulak tıkayan öğretim üyesi danışmanları, şehir planlamacıları, belediyenin gözüne bakarak kararlar alan koruma kurulu üyeleri ile büyük ve mutlu bir aile olarak  tarihi yarımadanın da sahibidirler.
Bu sadece Fatih Belediyesi için değil kentsel dönüşüm uygulayan bütün belediyeler için de geçerlidir. Devletten, hükümetten hiç bir kurum onları denetlemez onlar iş sonunda ya da çok tepki ile karşılaşırlarsa Sulukule örneğinde olduğu gibi arada bir hükümete rapor verir karşı çıkanları da"militan,"  "arkalarında örgüt var, ajan, misyoner vs." diye tanımlar bu sorundan kurtulurlar.
Hiç bir devlet kurumu da kentsel dönüşüm yapılan mahallelerde bir inceleme yapma ihtiyacını duymaz. Kentsel dönüşüm uygulamaları, denetimsiz bir biçimde Belediye Başkanı ve danışmalarının dudaklarından dökülen sözcüklerden oluşan evrakların yoksul mahallelerde zabıtalar tarafından dağıtılarak, ailelerin derin bir yoksulluğa sürüklenerek evlerinden uzaklaştırılmasına kadar giden bir süreçtir.

Kentsel dönüşüm halleri

Geçenlerde arkadaşım Najla Osseiran kentsel dönüşüm ilan edilen Ayvansarayda bir kadının elindeki tebligatın fotoğrafını gönderdiğinde yeniden Sulukule'deki günlerime döndüm.  Tebligattaki yazı adres değişikliği dışında Sulukule deki ailelere gönderilen yazı ile nerdeyse aynı idi. Yani bu da şu demekti: Elinde fotoğrafı tutan, evinin kapısı önünde oturan, orta yaşlı kadın artık o kaldırımda oturamayacak o kaldırım da artık orada olmayacak.
Filmi yeni baştan sararsak, memleketimin kentsel dönüşüm halleri bir adım ileri, iki adım geriden oluşuyor. Hiçbir tecrübeden ders çıkarmama, hiçbir mağduriyetin nedenini araştırmadan yeni mağdurlar ortaya çıkarma, geçmişi sorgulamadan halının altına süpürme.

Yıkalım güzelleşelim

İster Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP), ister Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) bağlı belediyeler olsun, kentsel dönüşüm yapan her belediye başkanı, her danışman, kendi rüyasını gerçekleştirme gayretinde. Ne üç haftadır sokakta kalan Aydoğan Dalkoparan, ne evi yıkıldıktan sonra okulunu terk eden Maviş umurlarında. Varsa da yoksa yıkalım güzelleşelim, kendi kentimizi, kendi rantımızı yaratalım.
Kenti yönetenler ve kentin değişimi konusunda karar vericiler, öncelikle kenti oluşturan insanların yaşama hakkına saygı duymalı. Çünkü kent yönetenlere değil, o kenti inşa eden ve içinde yaşayan topluluğa aittir. Yani kentte yapılacak her değişiklik yerel yöneticinin "rüyası"ndan çok o kente çakılan her çiviye  asılan elbiselerin sahipleri yani Aydoğan Dalkoparan ve 9 yaşında okulu terk eden Maviş ile birlikte yapılmalıdır.

Kentsel dönüşüm değil sosyal dönüşüm

Kentsel dönüşüm yapılacak yerdeki herhangi bir evin kapısından içeri girdiğinizde karşınıza çıkan işsiz bir baba, engelli bir çocuk yada evde küçük çocuklarını bırakarak hurdaya çıkan bir anneye göre o değişimi gerçekleştirmek zorundasınız. Bunun da adı, kentsel dönüşüm değil sosyal dönüşüm olmalıdır.
İşte bu yüzden o eve buldozerden, mimar yada şehir plancıdan önce sosyal hizmet uzmanı girmelidir. Çünkü, yoksul toplulukların kendi sosyal hayatlarını, kültürlerini, kullandıkları dili, her seferinde başka bir yerde, yeniden ortaya çıkarmaya çalışmaları onları sosyal, kültürel çözümsüzlüğe itmektedir.
Özellikle İstanbul'da hızla devam eden kentsel dönüşüm projelerinde, orada varolan hayatı, derin yoksulluğu fark etmeden sadece yapılacak havuzlu evler, otoparklara ve alışveriş merkezlerine kilitlenmek, yoksullar üzerinde "Soyluların mahalle baskısı"nı yaratır bu da daha derin bir yoksulluğu, keskin bir ayrışmayı getirir. 

Yazan : Hacer FOGGO  

1 Temmuz 2011 Cuma

TAG Platform Artık Design For All Europe Üyesi



TAG Platform, EIDD –Design For All Europe’un geçtiğimiz ay Tallinn’de
gerçekleştirilen genel kurulunda üyelige kabul edildi.


TAG Platform olarak bizler, kuruluş amacımıza daha uygun olarak Türkiye’de “herkes için tasarım” konusunda öncü olma görevini üstlenerek çalışmalar yürütmekte, yayın, atölye ve toplantılar yoluyla konuya dikkat çekmekteyiz. Tasarımın lüks değil herkes için bir ihtiyaç olduğunu anlatmak üzere proje ve etkinlikler düzenleyen derneğimiz, artık Design for All Europe üyesi olarak daha da güçlü ve etkin.


2010 yılından itibaren DfA Europe ile çeşitli düzeylerde işbirliğimizi sürdürmekteyiz. Mayıs 2010’da DfA yöneticilerinden Finn Petren ve Pete Kercher’ın İstanbul’da konuşmacı olarak katıldıkları bir konferansa da ev sahipliği yapmıştık.


EIDD 1993 yılından beri engelsiz kentler ve tasarım üzerine çalışmakta iken, 2006 yılından itibaren adına DfA Europe’u da ekleyerek çesitlilik için tasarımı savunmayı şiar edinmiştir. DfA Europe, disiplinler arası bir yaklaşımla ve 23 ülkeden 33 üyesi ile Avrupa Birliği’nin tasarım politikalarının biçimlendirilmesine katkıda bulunan aktif bir platformdur.


Bu yıl TAG Platform’un yanı sıra İtalya’dan DEA Department, University of Chieti-Pescara, İspanya’dan ise Creativity Zentrum, Bilbao ve Fundacion ONCE, Madrid’inde üyelikleri onaylanmış, böylece EIDD- DfA Europe 23 Avrupa ülkesinden toplam 33 üyesi ile daha da etkin ve büyük bir ağ haline gelmiştir.


TAG Platform dostlarını, bu uluslararası işbirliğinden aldığımız güç ile önümüzdeki günlerde daha çok ses getirecek projelere hazırlanmaya davet ediyoruz!


EIDD ile ilgili daha fazla bilgi için: http://www.eidd.org/

21 Mayıs 2011 Cumartesi

2011 BETONART MİMARLIK YAZ OKULU


“Yeri Tasarlamak”

 

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği’nin (TÇMB) mimarlara yönelik olarak yayımladığı Betonart dergisinin çimento ve betonun alternatif kullanım olanaklarını araştırmak, çevre duyarlılığını ve fiziksel çevre kalitesini arttırmak amacıyla mimarlık bölümü öğrencileri için düzenlediği 2011 Betonart Mimarlık Yaz Okulu, 08 - 22 Temmuz 2011 tarihleri arasında Çanakkale’de gerçekleştiriliyor. Akçansa Çanakkale Çimento Fabrikası’nın işbirliği ve İDEA Yapı Kimyasalları ile Çanakkale Seramik, TAG ve Arkitera’nın sponsorlukları ile gerçekleşecek olan 2011 Betonart Mimarlık Yaz Okulu’nun bu yılki proje konsepti “Yeri Tasarlamak” olarak belirlendi.



2011 Betonart Yaz Okulu’nun küratörlüğünü yapan Yüksek Mimar Can Kaya konsepti şöyle açıklıyor: 2007 yılında “Karşıla(ş)ma” konseptli Betonart Yaz Okulu’nun ardından, bu sene yine uygulamaya dönük bir yaz okulu süreci bekliyor bizleri. Bu sene düşünülen, bir köyü ikiye bölen yol üzerinde bulunan bekleme, birikme ve dinlenme gibi işlevleri üstlenen kamusal alana yönelik bir düzenleme yapmak.  Bu düzenlemeyi yaparken çıkış noktamız “yer (zemin)”. Yani, tüm bu işlevleri bir arada tutan aynı zamanda ayrıştıran veya sınırlarını bulanıklaştırma potansiyeline sahip olan zemin.  

Yüksek mimar Can Kaya  küratörlüğünde düzenlenecek olan 2011 Betonart Mimarlık Yaz Okulu’na Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Mimarlık Bölümü 3. sınıftan 4. sınıfa geçmiş mimarlık öğrencilerinden birer öğrenci seçilerek alınacaktır. Öğrencilerin konaklama ve yemek ücretleri Betonart tarafından karşılanacaktır.

2011 BETONART Mimarlık Yaz Okulu’na katılmak isteyen öğrencilerin tcma.org.tr ve ya arkitera.com web adreslerinden temin edecekleri katılım formlarını en geç 8 Haziran 2011 tarihine kadar  betonart@tcma.org.tr adreslerine iletmeleri gerekmektedir. Programa seçilen öğrencilere duyurum 14 Haziran 2011 tarihine kadar e-mail ile yapılacaktır.

Küratör:
Can Kaya
Moderatörler:
Banu Binat
Sait Ali Köknar
Deniz Güner
Ferhan Yalçın
Filiz Şahin
Büşra Al
Yelta Köm
Atölye Koordinatörü:
Handan Kırımtay


 

15 Mayıs 2011 Pazar

TAG Platform Raporu ile Türkiye, Dünya Tasarım Haritası’nda Yerini Aldı


SeeProject adı altında yürütülen ve tasarımın topluma sadece sürdürülebilir ve inovatif ürün ve hizmetler sunmakla kalmayıp kapsayıcı bir topluma da katkıda bulunabileceğine odaklanan çalışma kapsamında hazırlanan tasarım haritasında Türkiye, TAG Platform olarak hazırladığımız özet rapor ile yerini aldı.


SeeProject 11 ülkede üyesi bulunan ve yönetimlerin inovasyon ve tasarım politikaları üzerinde etkili olmak üzere deneyim ve bilgi paylaşımını sağlayan SEE (Sharing Experience Europe – Policy, Innovation & Design) adlı uluslararası ağın yürüttüğü bir proje.

Yerel kurumların hazırladığı raporlar ile oluşturulan harita, ülkelerle ilgili özet raporlara yer vermekte ve dünyada tasarım politikalarının gittiği yön ile ilgili genel bir fikir oluşmasına katkıda bulunmakta. Ülke raporlarında özetle tasarım ile ilgili farkındalık yaratmak üzere gerçekleştirilenlerden bahsedilerek tasarım politikalarına duyulan ihtiyaç özellikle vurgulanmakta.

TAG Platform olarak geçtiğimiz aylarda bu proje için hazırladığımız raporun bir özeti SeeProject Bülteni’nde ve tasarım haritasında yerini aldı.


Proje hakkında detaylı bilgi için: http://www.seeproject.org/index

6 Nisan 2011 Çarşamba

Victor J. Papanek Sosyal Tasarım Ödülü

 
“Tasarım eğer ekolojiye ve topluma duyarlı olacaksa devrimci ve radikal olmalı. Çeşitliliğe göre üretilmeli ya da en azla en çoğu gerçekleştirebilmeli”   

Victor J. Papanek’in** 40 yıl önce yazdığı ve yukarıdaki görüşlerinin de yer aldığı “Gerçek Dünya için Tasarım (Design for the Real World)” adlı kitabında öne sürdüğü sorumlu ve insancıl tasarım önerileri birçokları için esin kaynağı olmuştur. Ancak “sorumlu” ve “sosyal” tasarımın önemi günümüzde her zamankinden daha çok öne çıkmaktadır.

New York Sanat ve Tasarım Müzesi ve Victor J. Papanek  Vakfı, uluslarası “sosyal tasarım ödülü” vereceklerini açıkladılar. Erişilebilirlik, çevreye duyarlılık ve çeşitlilik gibi konularda farklı yaklaşımlara sahip her türlü tasarım ürün ya da prototipi ile katılınabilecek olan yarışma için son teslim tarihi 1 Haziran 2011.

Yarışma ile ilgili daha fazla bilgiye bu adresten ulaşabilirsiniz: http://vjpsocialdesign.madmuseum.org/

**Victor J. Papanek’in bu kitabın alıntılara da yer veren ve TAG Platform’un görüşlerini aktaran “Tasarım Suçları” başlıklı yazı için tıklayın: http://herkesicintasarim.blogspot.com/p/yazlar.html  


29 Mart 2011 Salı

Mimar Depremde Ne Hisseder?


Shigeru Ban:


Özellikle kağıttan yaptığı tasarımları ile tanınan Japon mimar Shigeru Ban ile New York Times’ın yaptığı bir röportajda mimar, Japonya’daki deprem, tsunami ve tüm bu afetler karşısında bir mimar olarak hissettiklerini anlattı. Bu röportajdan bir özeti sizlerle paylaşmak istedik:

“ Ailemden zarar gören olmadı. Deprem ve tsunami olduğu sırada St Barth’s bölgesinde, kıyı şeridinde bir proje için bulunuyordum. Aynı güzel denizin yeri gelip böyle büyük bir felakete sebep olabileceğine inanmak çok zor…
Bu tür zamanlarda insanlar,geçici olarak spor salonu gibi büyük yapılarda bir arada barınmak zorunda kalıyorlar. Birkaç gün sorun olmayabiliyor ancak süre uzadıkça mahremiyet ihtiyacı doğuyor. Bunun için öncelikle kağıt tüplerden tasarladığım bölme duvarlar ile ailelerin belli bir mahremiyeti sağlamalarına yönelik çalışıyorum. Kolayca sökülüp takılabilecek bu elemanlar ile geçici bir çözüme ulaşabiliriz. Tokyo’daki öğrenci ve meslektaşlarım malzemeleri sağlamaya başladılar ben de finansman bulmaya çalışıyorum.  
Şimdilik Kanuma kentinde evlerini boşaltmak zorunda kalanlar için bir prototip deniyoruz, otoriteler de kabul ederse seri üretime geçebileceğiz. 30 000 dolar kadar bir yardım toplayabildik, başlangıç için yeterli…

Bu tür felaketler sonrası insanlar için geçici konutlar üretiliyor. Elbette daha iyileri yapılabilir ancak bir yerde hızlı olmak da önemli bu yüzden optimum koşullar sağlanmaya çalışılmalı. Tasarımcılar yenilikçi ve ilginç çözümler öne sürebiliyorlar ancak felaketler sonrası buna çok ihtiyacımız yok sanırım, hızlı, kolay üretilen ve normal konutlara ihtiyacımız var. Yanısıra sadece hükümetin girişimlerini beklemek dışında başka girişimlerde de bulunulabilir. Örneğin benim de katıldığım ve Brad Pitt’in kurucusu olduğu “Make it Right” gibi girişimler de var.
Japonya’da yapılar depreme dayanıklı ancak tsunami farklı. Örneğin bu alanlarda çok katlı ve dayanıklı yapılar üretmek ve tsunami sırasında insanları üst katlara yönlendirmek mümkün. Ancak kıyı şeridinde bu tür yüksek katlı yapılaşma ne kadar uygun olur? Kent plancılarının bu problemler üzerine çalışması gerekecek. “



Kaynak: http://www.nytimes.com

24 Mart 2011 Perşembe

Dünya Saati 2011

TAG Dostlarını 26 Mart Cumartesi 20:30 – 21:30 saatleri arasında ışıklarını kapatarak dünya çapında küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla düzenlenen Dünya Saati (World Hour) etkinliğine destek vermeye çağırıyoruz.

17 Mart 2011 Perşembe

Şimdi İnsanlık için Mimarlık Zamanı


Japonya’da geçtiğimiz hafta meydana gelen deprem, son dönemlerde kaydedilen en şiddetli depremlerden biri oldu. Bu şiddetli sarsıntıya rağmen ülkedeki sıkı deprem yönetmelikleri ve ileri mühendislik ile üretilmiş yapıların çoğunlukla ayakta kaldığına şahit olduk. 
Ancak asıl yıkım, özellikle sahil kısımlarını vuran tsunami ile geldi. Depremin şiddetine dayanabilen bir çok yapı, dev dalgalardan hasar aldı. Yine buna bağlı olarak nükleer reaktörlerdeki patlamalar da ülkede süren önemli bir tehdit. Gelen haberler Japonya’da, özellikle tsunamiye maruz kalan bölgelerde su ve yiyecek sıkıntısının sürdüğü, barınma ihtiyacının olduğu yönünde.
Daha önce de birçok felaket bölgesine acilen ulaşarak barınma ihtiyacına çözümler üreten, TAG Platform olarak çalışmalarını yayınladığımız bir sivil toplum kuruluşu olan Architecture for Humanity, Japonya için de bir çağrı yayınladı. Buna göre ilk dört ay boyunca JIA ve diğer profesyonel meslek örgütleri ile de koordine olarak AFH, acil ihtiyaçların karşılanması ve yardım toplanması için çalışacak. Gerekli yardımın toplanmasının ardından ise AFH, asıl uzman olduğu konuda, yani afet bölgelerinde yeniden yapım için küçük ölçekli projeler geliştirecek ve uygulayacak.
AFH’nin amacı geçiş sürecinde 200 000 $ yardım toplayarak acil barınma ihtiyacını karşılayacak projelere biran once başlayabilmek.
Architecture for Humanity’nin çalışmalarını takip etmek için twitter adresi: @archforhumanity

9 Mart 2011 Çarşamba

Michal Ozmin Design for All Arşiv ve Araştırma Merkezi

Zamek Cieszyn

EIDD Design for All Europe, Arşiv ve Araştırma Merkezi’ni Polonya’nın Cieszyn kentinde açtı.
Kurulduğu 1993 yılından itibaren artan üye sayısı ile birlikte ürettiği yayın ve malzemeleri artık arşivlemek ve araştırmacıların kullanımına açmak fikrini EIDD, geçtiğimiz ay 70 yaşında aramızdan ayrılan EIDD başkan yardımcısı Michal Jan Ozmin’in adını taşıyan bu merkez ile hayata geçirdi.
Finn Petrén, Michal Ozmin and Pete Kercher

Merkez iki bölümden oluşmakta:
Arşiv bölümü, herkes için tasarım konusu ile ilgili yayın ve malzemelerin koleksiyonunun yanısıra EIDD’nin çalışmalarını da toplu halde belgeleyecek.
Araştırma bölümü ise, konu ile ilgili çalışmalar yürüten öğrenci ve araştırmacıların arşivi etkin bir şekilde kullanmalarına olanak sağlayacak şekilde düzenlenmiş.
Merkezin içinde bulunduğu yapı grubunda, araştırmacıların konaklaması için planlanmış bir misafirhane de yer almakta. Merkeze genel olarak tasarım, özel olarak ise “herkes için tasarım” konusunda kitap, dergi, makale, broşür ve diğer yazılı ve görsel malzemeler ile katkıda bulunabileceklere de çağrı yapılıyor.
Her dilden yayını barındıracak olan arşive Türkiye'den TAG Platform, dostlarının da yardımları ile katkıda bulunacak. 


1 Mart 2011 Salı

“Herkes İçin Tasarım” Radikal Tasarım Gazetesi'nde


Radikal Tasarım Gazetesi'nde TAG Platform'un Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması'nda başlattığı “Herkes İçin Tasarım” kampanyasına yer verildi.
29 Ocak-5 Şubat tarihleri arasında İzmir'de gerçekleşen Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması'nda Türkiye'nin EIDD üyeliği ile "Nasıl bir sürece girmeliyiz?" üzerine tartışma başlatılmıştı.
Kampanya hakkındaki gelişmeler bu adresten izlenebilecek: http://www.herkesicintasarim.blogspot.com/ 

23 Şubat 2011 Çarşamba

Korumacı Öğrenci Projeleri Ödüllendiriliyor

TAÇ Vakfı tarafından  Mehmet Zorlu Vakfı sponsorluğunda Mimarlık Öğrencileri arasında düzenlenen Koruma Amaçlı Proje Ödüllendirmesi için duyuru yapılmıştır. Ödüllendirmeye katılmak için son tarih 4 Temmuz 2011 olarak belirlenmiştir.

TAÇ Vakfı kurulduğu 1976 yılından beri Kültür Varlıklarımızın Korunması alanında uygulama ve bilinçlendirme çalışmalarını sürdürmektedir. Öğrenci projelerinin  bu yıl 16'ıncı kez ödüllendirilmesinde Mehmet Zorlu Vakfı sponsor olmuştur.

Jüri Üyeleri:
Emre Arolat
Han Tümertekin
Gökhan Avcıoğlu
Prof.Dr. İlgi Aşkun Yüce
Prof.Dr. Ziya GencelProf.Dr. Hasan Şener
Köksal Anadol
Sinan Genim


Kültür Varlıklarımızın Korunması alanındaki uygulama ve bilinçlendirme çalışmalarını destekliyoruz.

Kaynak : http://www.tacvakfi.org.tr

15 Şubat 2011 Salı

Dünya Saatinde Işıkları Kapatıyoruz!


26 Mart 2011 Cumartesi günü 20:30-21:30 saatleri arasında dünyanın dört bir tarafından milyonlarca insan gezegenimizin olumsuz gidişatını ortadan kaldıracak değişimlere olan bağlılığını göstermek için güvenlik harici aydınlatmalarını bir saatliğine kapatacak. 
TAG Platform olarak tüm dostlarımızla bu değişimdeki yerimizi almaya hazırlanıyoruz.
 



















Kaynak: http://www.wwf.org.tr

10 Şubat 2011 Perşembe

Binanız Ne Kadar Ağır Bay Foster ?


Norman Foster ile ilgili ilk uzun metraj filmi Sanat Kurulu yapımcılığında planlanan yirmibirinci yüzyılın önemli kültür ve sanat insanları üzerine bir dizinin başlangıcı oldu.
"Binanız Ne Kadar Ağır Bay Foster ?" Lord Foster'ın Manchester'de geçen çocukluğundan başlayarak dünyaca ünlü mimarlık kariyerindeki güçlükler ve çözümlerine odaklanıyor.  Millau Viyadüğü, Pekin Havaalanı ve Swiss Re gibi projelerin muhteşem ölçeğinin sinematografiyle yakalandığı filmde Foster'in mimarisi ilk kez büyük ekrana yansıyor.
 

Sanat Kurulu'nun yönetmenleri Norberto Lopez Amado ve Carlos Karkas, yazar- senarist Deyan Sudjic tarafından hazırlanan yapım, 2010 Berlin Uluslararası Film Festivali'nde Berlinale Özel bölümünde 'YönetmeninTercihi', San Sebastian film festivalinde 'En İyi Avrupa Filmi' için TCM İzleyici Ödülü, Leuven Docville uluslararası belgesel festivalinde 'En İyi Uluslararası Belgesel'Ödülünü kazandı ve İspanya'nın en prestijli ulusal film ödülü olan Goya Ödülü'ne aday gösterildi.
Tasarımı ve tasarımcıyı konu edinen kültür ve sanat eserlerinin evrensel bilinçlendirme yönündeki gücüne inanıyoruz.

Kaynak: http://www.dezeen.com

8 Şubat 2011 Salı

Su Yoldan Çıkınca


ABD'de en sık yaşanan doğal afet seldir. Su baskınlarının doğal hidrolojik döngünün bir parçası olarak dünya üzerinde yaşamsal etkisi vardır. Doğal bir yeryüzü olayı  su baskınına duyarlı alanlar üzerine yerleşilmesi nedeniyle felakete dönüşür. Yoğun kar fırtınaları ve yağışlı mevsimlerini su baskını ve ağır moloz akışları izler. Şiddetli fırtınalar ve deniz seviyesinin yükselmesi giderek daha çok iklim değişikliğiyle ilişkilendirilmektedir.
Bazı bölgelerde kuraklık yaşanırken diğer yerlerde  yıllık yağış miktarı artmakta,  yağış ve fırtınanın şiddeti değişmektedir. Tarım ve kentsel kullanım alanları önceden planlanarak fırtınanın, selin şiddeti ve doğal peyzaja etkisi azaltılabilir. Tasarımın ve planlamanın eksikliği sonucunda sel baskını toplumun canını ve malını tehdit etmektedir. Tasarım yoluyla yerleşik altyapının düzenlenmesi, su dengesinin, su havzalarının kaynaklarının geliştirilmesi, şiddetli hava ve iklim değişikliğine hazırlanmasında yardımcı olur. Su baskını, kontrollü bir bölge için faydalı olabilir. Doğal çevrede sel ve yağmur suyunun toplanması, bitkisel toprak tabakasının sağlamlaşmasını ve tuzluluk dengesini sağlar. Yağmur ve yeraltısuları yaban hayatın dengesi, gıda, yangın güvenliği, rekreasyon ve içme suyu gibi sayısız beşeri ihtiyaç için su kaynağıdır.
Beş ana başlıkta ve temel kavramlarla toplum
yararına ve bina tasarımı için yeni bir yaklaşım:

Esnek Tasarım : Fırtına ve sel baskını gibi doğal afetler için acil duruma hazırlık sağlar. Doğal sistemlerden öğrenerek, bölgelere ayırarak, hızlı geri besleme ve yerel yönetim stratejileri kullanılarak özel durum ve koşullar için tasarlamaktır. Esnek tasarım yapı profesyonelleri için inşaat yaparken mevcut su kaynaklarının geliştirilmesi yoluyla iklim yararına yeni bir model sunuyor.
Ekosistem
Hizmetleri :
 Toprak, bitki örtüsü, su ve canlı organizmalardan yararlanarak ekonomik, sağlık ve sosyal faydalar içeren bir modeldir. Doğal çevre, temiz hava, içme suyu, bitki ve yaban hayatı,  yeraltı suyu, atık ayrıştırma çeşitliliği ve besinlerin geri dönüşümünü sağlar. Ormanlar sera gazlarını azaltmaya yarar, yangın ,kuraklık, sel ve iklim değişikliğine direnci arttırır. Sulak araziler erozyon ve seli kontrol eder, su kirliliğini önler ve yeraltı suyu rezervini dengede tutar. Kıyı bölgelerdeki bataklık ve sulak alanlar, fırtınalar için önemli tamponlardır.
Havza Planlaması ve Sürdürülebilir Yağmursuyu Sistemleri :
Jeolojik ve iklim koşullarının belirlediği doğal sistem içindeki akışı ve kullanımıyla değerli bir kaynak olarak suya disiplinlerarası bir yaklaşımdır. Bu kavram  bölgenin doğal yapısıyla kentsel gelişim arasında yeraltı sularının düzenlenmesi üzerinde duruyor. Sürdürülebilir yağmursuyu yaklaşımı yıkımları azaltır, doğal özellikleri koru, onarır, toprak ve bitki örtüsünden yararlanarak yağmursuyunu yönetir. Sistemin odak noktası yerel ve bölgesel su dengesini iyileştiren ve taşkın kontrol mühendisliğinin kaynaklarından biri olan tasarımdır.
Taşkın Yatağı Yönetimi ve Sele Dayanıklı Yapı Tasarımı : Taşkın yatağı yönetimi sel etkisine odaklı ve uygulamaya yönelik havza planlamasının uzantısıdır. Sele yatkın alanlarda restorasyon, doğal kaynaklar ve sel havzalarının, su baskınına dirençli tasarım fonksiyonlarının korunması ve geliştirilmesi için arazi kullanım politikaları ve düzenlemeleri kapsamaktadır. Yeni "akıllı şebeke" teknikleri, otomatik izleme, nehir taşkınlarına hızla müdahale sistemleri ve diğer sel kontrol önlemleri sağlar. Sele dayanıklı tasarım, taşkın koruma ve azaltma önlemlerinin yanı sıra, bina ve altyapının konumunu değiştirerek afetten korunmasını, mühendislik desteğiyle ölçülmüş sel seviyelerinin üzerinde yüksek binalar tasarlayarak, yapılarda rüzgar ve dalga etkilerine dayanıklı su geçirmez tasarım ve materyaller kullanılmasını önerir.
Tedbirlilik İlkesi : Minimum tasarım; sel gibi doğal afetler ve iklim değişikliğinin sonuçlarına profesyonel olarak yeterli yanıt veremez. Geçerli yönetmeliklere dayanan mevcut planlama fırtına ve taşkınlar yoluyla hardscape alanların artışı ve doğal filtre etkisindeki bitki örtüsünün yokoluşu karşısında yetersiz kalır. İklim değişkliği nedeniyle giderek şiddetlenen hava olaylarına güçlü tepki verecek yeni ölçüm ve kuralların hazırlanması gerekiyor. Sel baskınına maruz kalan bölgelerde yapı tasarımı, tasarımcılar ve bina sahipleri tarafından risk değerlendirmesi gerektirir. Risk değerlendirmesi sırasında yapılar arasında diğerlerinden daha riskli,  daha pahalı,  uygulaması daha zor olanlar arasında uzlaşmacı kararlar alınması gerekebilir. Tasarım insanların yaşam, güvenlik ve refahının sağlanıp korunması yükümlülüğünü yerine getirirken,  yaşanabilir mekanlar ve yaşanabilir topluluklar sağlamaktan sorumludur. Tedbirlilik ilkesi, kamu sağlığı veya çevreye zarar verebilecek belgelerle taahhüt edilmemiş bir eylem ya da politika karşısında bütün daha az riskli uygulanabilir alternatiflerin dikkate alınmasını gerektirir.
Tedbirlilik yaklaşımı 1992 Rio Dünya Zirvesi Deklarasyonu'nda tanımlanmıştır:
Çevre koruma önlemleri zarar oluşmadan devlet tarafından alınacaktır. Ciddi ya da kalıcı hasar, bilimsel olarak kesinleşmeden çevresel bozulmaya karşı önlemlerin ertelenmesi için maliyet geçerli neden sayılmayacaktır. Tedbirlilik ilkesi zarar kapsamı belirsiz ya da belgelenmiş olsa dahi, sağlık veya çevre için olası zarar riskine karşı bir etik bir ilkedir. Kamu yararına benimsenen bir kılavuz için değerlendirme çalışmaları sürerken bir yandan acil olarak çevresel tehdit ve riskler azaltılmalı veya yokedilmelidir. Tedbirlilik ilkesi biyolojik çeşitlilik ve ekolojinin geri dönüşümsüz zarar gördüğü eylemler için uygulanır. "Müdahaleler esnek  ve geri dönülebilir ve hatalar düzeltilebilir olmalı." 
Küresel Isınma ile mücadelede toplum ve doğa yararına atılan adımları ve gelişmeleri umutla izliyoruz.