25 Ocak 2011 Salı

FEBAYDER ve Kentsel Dönüşüm


Fatih Belediyesi’nin kentsel dönüşüm projesi adına Fener-Balat-Ayvansaray bölgesine yönelik girişimlerine karşı Fener Balat Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracılarının Haklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği (FEBAYDER), bölgede uzun süredir bir mücadele yürütüyor. Febayder Genel Sekreteri Çiğdem Şahin, Yönetim Kurulu üyeleri Hayati Örencik ve İbrahim Güntekin’le son gelişmeler üzerine yapılan söyleşiden alıntıları paylaşıyoruz.
Bölgedeki son gelişmelere dair ne söyleyebilirsiniz?
İ.G: Şu an belediye tarafından herhangi bir hareketlilik yok, hukuki süreci takibe almış durumdayız. Resmi bilgilere ulaşmadan net bir şey diyemiyoruz. Çünkü yıkık olan, oturulma durumu olmayan binalar var ve binaların restore edilmesi gerekiyor ancak yapılırken burada oturan insanların mağdur edilmemesini istiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çıkardığı deprem yasası ile bizim binalarımız sağlam olduğu halde deprem gerekçesiyle yıkılmak isteniyor. Burada tam tersi bir yaklaşım gerekirdi; tarihi oldukları ve milli servet niteliği taşıdıkları için bizim binalarımızın korunması,  siyaset üstü bir tavırla bu binalara sahip çıkılması gerekirdi.
Bölge halkının bu projeye dair tavrı nasıl?
Ç.Ş: Halk derneğimiz sayesinde bu projenin iç yüzünü iyice öğrendi.  Biz bölge halkına bu projenin belediyenin söylediği gibi onların refahını, yaşam standardını arttırmayı amaçlamadığını, çünkü bölge halkını burada tutmak gibi bir niyetleri olmadığını anlatabildik.  Projeler ve halka sunulan teklifler tam aksine halk açısından büyük mağduriyetler yaşanacağının işaretini veriyor. Sulukule ve Tarlabaşı’nda daha önce yaşanan örnekler de bunu gösteriyor. Halkla samimi, güven sağlayıcı diyalog kurmak çok önemli... Bölgeden gitmek isteyen bugüne kadar zaten malını mülkünü satmış gitmiş bir yerlere. Burada kalanlarsa gerçekten burada yaşamak isteyenler. Bunun için bedel ödenecekse bunu da ödemeye hazır bir halk bu halk. Fener-Balat-Ayvansaray halkı. Belediyenin düşündüğünden de dirençli bir halk; projeyi uygulamaya geçtiklerinde bunu kendileri de göreceklerdir… Hukuk mücadelesine güvenmek zorundayız.Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gidebiliriz.
H.Ö: Burayı tanımlarken çöküntü bölgesi, lümpenler gibi ifadeler kullanıyorlar ancak bu doğru değil. Ben 1958’de burada doğdum, babam da burada doğmuş. Burası tapu sahibi, meslek sahibi, iş yeri sahibi insanlar yanında toplumun her kesiminden her görüşten insanı içinde barındırıyor. İnsanlar gecekonduda değil tapulu evlerinde oturuyorlar. İnsanların haberi olmadan belediye evleri ile ilgili çalışma yapıyor, projeyi ihaleye çıkarıyor ve bir firmaya devrediyor. Sonra insanlara da bir yazı gönderiyor ve bizim evlerinizle ile ilgili bir projemiz var  siz de buna razı olacaksınız diyor.
Halka üç seçenek sunuyor; birinci seçenek olarak evinizi kat karşılığı bize verin, ama değer kattığımız yeni daire için üstüne bizim belirlediğimiz farkları ödeyin  diyor ki bu fark çok büyük meblağlar tutuyor; buradaki halkın çoğunluğu o meblağları ödeyemez. İkinci seçenek olarak evi bize satın ya da üçüncü seçenek olarak size bölge dışından ev verelim diyor. Yani şehrin göbeğinde yaşarken size  Kayabaşı  Taşoluk gibi İstanbul’un dış çeperlerinde yer gösteriyor.
Örgütlenmelerin yetersiz olmasını neye bağlıyorsunuz ve çözüm olarak neyi öngörüyorsunuz?
H.Ö: Genellikle muhafazakâr olan halk çoğunluğumuz adaletten yana olduğu halde hak mücadelesinde örgütlenme biçimlerine soğuk baktığından, muhafazakâr kesimin örgütlenme konusunda başarısız olduğunu ifade edebiliriz. Her konuya sahip çıkan, sol aydınlardan oluşan bir örgütlenme var ama onların da halkla aralarında bir kopukluk var.  Örneğin bir oluşum yolsuzluk ya da hidroelektrik santraller meselesiyle ilgili karşı duruşunu güneydoğudaki bir 
” özgürlük mücadelesine “ dönüştürmeye çalışırsa genel anlamda dengeyi sağlamaya çalıştığımız sağ kesimin tepki göstermesine sebep oluyor. Böylelikle amaçlanan hedef gözden kayboluyor hatta tepkisizlikten dolayı meşruiyet kazanıyor. Doğru yapılacak bir örgütlenmeyle meselenin üstesinden gelinmelidir. Febayder de bunu başardık. Hem örgütlenme modeli hem de eylem ve tavırlarıyla  örnek bir model oluşturabildik.
Ç.Ş. : Sulukule Projesi ilk gerçekleştirilen projelerden biri olması nedeniyle sürecin başında olayın gerçek boyutları tam olarak bilinmiyordu. Tarihi alanların yenilenmesi ve bu konuda yetkilerin Anıtlar Kurulu’ndan belediyelere devredilmesi konusunun sonuçlarının neler olacağı, uygulamaların ne gibi sorunlar ortaya çıkaracağı, idarenin halkın yaşam standardını yükseltme konusunda samimi olup olmadığı konuları henüz tam anlaşılmamıştı. Yasa çıkar çıkmaz  ilk uygulamaya maruz kalan alanlardan biri Sulukule  olduğu için  sürecin Sulukuleyi nereye getirebileceği de başlangıçta kestirilemedi. Her şey Sulukule sürecinin ilerlemesi ile açığa çıkmaya başladı, kamusal alanların sermayeye aktarılması ve ranta kurban edilmesi süreci hızla ilerledi. Kent alanları ve mahallelerin yanı sıra doğanın da, derelerin, denizlerin, ormanların ve su havzalarının da,  yani bütünüyle tüm yaşam alanlarımızın saldırıya maruz kaldığı görüldü. Süreç hızla yol aldı. Hak ve hukuk ihlalleri, usulsüzlükler, minareyi kılıfına uydurmak için çıkartılan yasalar aldı başını yürüdü. Özel bir  hukuk alanı oluşturuldu bu konuda.
Ortaklaşma konusunda girişimler var mı, önerileriniz nelerdir?
Ç.Ş: Kentsel dönüşüm mücadelesi Türkiye’de daha yeni kızışıyor. Geç kalınmış bir şey yok. HES’ler konusunda vadilerin, köylerin otak bir zeminde temsil edilebildiği bir takım oluşumlar var; ‘Derelerin Kardeşliği Platformu olsun, ‘Loç Vadisİ’, ‘Aksu Deresi’ platformları olsun, Hasankeyf süreci olsun, bu tür oluşumlarda köylülerinin başarıyla ortak bir mücadele verdikleri görülüyor. Bu platformların zaman zaman örnek mücadeleler gerçekleştirdikleri ve kazanımlarının olduğu görülüyor. Kentsel Dönüşüm mağdurları da benzer yapılanmayı kent mücadelesinde başarabilirlerse bugünkünden daha etkin bir mücadele verileceği ve kazanımların artacağı kesindir.
Yerel örgütlenmeler, mahalle dernekleri ve kent geneline hitap eden meslek odaları, sendika ve genel amaçlı örgütlenmelerin bu mücadelede bir araya gelmeleri, bilgi birikimlerini deneyimlerini birbirlerine aktarmaları, ortak strateji ve eylemler belirlemeleri çok önemli. Bu arada hukuksal zemindeki mücadeleyi  de daha etkin kılmak için bütün kentsel dönüşüm sürecini takip eden, bu konuda yaratılmış özel hukuk alanını, hukuk ihlalleri ve usulsüzlükleri takip eden ve ortaya çıkardığı usulsüzlük ve hukuksuzluklara karşı  tek tek kişiler veya mahallelerden daha etkin tavır alabilen, hesap sorabilen ortak bir Kent Hukuk Komisyonunun oluşturulması gerekiyor. Ayrıca kentsel dönüşüme tabi bütün alanlara ait belge, bilgi ve araştırma sonuçlarının arşivlendiği ve kamuya açık olduğu bir merkezin bulunması,  bu ortak merkezden ketsel dönüşüme kaşı mücadele eden bütün birey, örgüt ve kurumların yararlanabilmesi gerekiyor.
Siz size düşeni yapmaz, söylemeniz gerekeni söylemezseniz, sizin adınıza konuşanlar ve  yapanların sizin için oluşturduğu bir dünyada yaşamaya mahkum olursunuz…
Kentsel Dönüşüm konusunda tüm yönetici ve karar vericilerin toplumun sahip olduğu bilinç ve duyarlılığa ulaşmasını dilerken, belediyelerin ve politikacıların tarihi ve kültürel değerleri her türlü rantın önünde görerek korumalarını umuyoruz.

Kaynak: http://www.febayder.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder