13 Ocak 2011 Perşembe

2010 Yılının En Yeşil Tasarımları


2010 yılının çevredostu ürünlerinden en beğendiğinizi oylayın!  
Yeşil tasarımın yaşama kattığı kalite ve ekonomiyi destekleyin!
oylamaya sunulanlar arasında bir sehpa ya da lamba ilginizi çekecek,  ya da ünlü bir imzanın veya dev bir markanın yeşil tasarımından etkileneceksiniz:
http://inhabitat.com/top-6-product-posts-of-2010-vote-for-your-favorite/  

Ayodhyatra tasarımı Secret Garden koleksiyonunda her tablo-sehpa yüzey camı altına yerleştirilen yosunlarla tasarlanan mini peyzaj Amazon yağmur ormanlarını veya Toskana dağlarını evinize taşıyor.

 Grove tasarımı el yapımı gravür deseniyle, doğal balmumu ve yağlardan üretilen, çevreci iPhone kılıfı diğer plastik seçeneklerinden hem daha sıcak görünüyor, hem de bambu ağacının doğadostu özelliğini taşıyor. 

 Pramac markasıyla Philippe Starck tasarımı "Revolutionair" adlı rüzgar türbini bahçe ya da çatısına yerleştirildiği ev için gerekli gündelik enerjiyi üretiyor.

IKEA ürünü SOLIG aydınlatma armatürleri günışığını elektrik ışığına dönüştüren pilleriyle,  akkor ampulden dört kat uzun ömürlü ve yüzde 70 enerji tasarruflu LED ampulüyle, birbirinden şık modelleriyle güneş enerjisini gündelik yaşama taşıyor.

PlanOn PrintStick yazıcı bir laptop çantasına sığacak kadar küçük ve hafiftir. Şarj edilebilir pilleri ve termal baskı teknolojisiyle çok yönlü enerji tasarrufu sağlamakta ve cep telefonuna da bağlanabilmektedir. 
 Apple tablet uygulamasıyla yazılı basın yerine bilgisayar üzerinden okumayla  birkaç ağacı kesilmekten kurtarabilirsiniz. Tabletlerle film ve TV şovları da izlenebiliyor.


 Kaynak: http://inhabitat.com

11 Ocak 2011 Salı

İnsanlar İyi Şeylere Layıktır

Kırım yarımadasının sıcak ve rüzgarlı kıyı iklimi için tasarlanan
Y
-BIO yapı sistemi
zemini hiçbir temele oturmayan demonte bir kare piramit modülden oluşmaktadır.
Üç
modülden oluşan ve üç düşey zincirle asılan Y-BIO merkezi evin zemini yere temas etmez. Böylece sabah meltemi uyuyan bir insanı beşik algısıyla sarar.
Geceleri Y-BIO modülü çubuklarında dolaşan sıcak havanın içindeki bitkisel aromalı uçucu yağ  solunum için faydalı hoş kokulu, sıcak bir buhara dönüşür


Her iklim ve sosyal koşulda tasarım insan hayatının kalitesini yükseltir, çünkü insanlar iyi şeylere layıktır.
 

 Kaynak: http://www.architizer.com

8 Ocak 2011 Cumartesi

Yeşil Tasarım Dünyayı Kurtaracak


 
Pet Şişeden Çatı Projesi Londra'daki Gelişen Bahçeler Projesi kapsamındaki kamusal park alanında William Waterhouse ve Louisa Loakes tarafından tasarlandı ve koordine edildi. Yıl boyunca toplanan 7000 plastik pet şişe işbirliğiyle kiremite dönüştürülerek 30 Mayıs 2010 tarihinde renkli çatı örtüsü olarak kullanıldı.

Pet Şişeden Çatı Projesi için biriktirilen şişeler her yaştan gönüllü tarafından renklerine göre düzenlenerek etiketleri temizlendi, proje için bağışlanan 2 tonluk silindirle sıkıştırılarak "kiremit" haline getirildi ve çatı konstrüksiyonu üzerine uygulandı.
Pet Şişeden Çatı Projesi gönüllü eğitim çabasıyla takdir toplayarak Bloom Merton Bahçe Ödülü ve Guardian Yeşil Bina Ödülü olmak üzere birçok ödül kazandı.

Günümüzde geri dönüşüm vazgeçilmez bir tasarım alanıyken, geçmişte anneler tarafından atık malzemelerden üretilen elişlerini anmadan duramıyoruz. 


Kaynak: http://inhabitat.com

7 Ocak 2011 Cuma

Türk Çimento Sektörü 100’üncü Yılını Kutluyor.

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adnan İğnebekçili dün gerçekleşen basın toplantısında 1911-2011 arasındaki 100 yıllık süreci değerlendirmenin yanısıra sektörün geleceğe yönelik hedeflerini de anlattı.
“Hayatın yapıcı gücü olma” sloganı ile sektörün 100. yılını çeşitli etkinlikler ile kutlayacaklarını belirten İğnebekçili 1911 yılında üretim kapasitesi sadece 20 bin ton olan çimento sektörünün 100’üncü yılında 66 milyon tonun üzerine çıkarak üretim ve ihracatta Avrupa liderliğine, dünyada ise üretimde Çin, Hindistan ve ABD’den sonra 4’üncü, ihracatta da 3’üncü sıraya yerleştiğini açıkladı.

Çimento üretiminin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini bildiğimizden, bizim açımızdan sektörün gelecek hedefleri arasında “sürdürülebilirlik” konusuna öncelik verildiğini duymak önemliydi.

TÇMB’nin, ikinci yüzyılda odaklanacağı en önemli konunun çevre olacağını belirten İğnebekçili, çimento sektörünün bugün, en başta baca gazı emisyonları olmak üzere, atık su deşarjları, toprak kirliliğinin önlenmesi ile atıkların azaltılması ve bertarafı gibi çevresel bileşenlere dair tüm ulusal kanun ve yönetmeliklere uygun olarak üretim yaptığının altını çizdi; sektörün tüm çevresel ölçümleri bağımsız akredite laboratuarlar tarafından yapılmakta olup toz emisyonlarının baca gazı toz tutma sistemleri ile önlendiğine dikkat çekti ve “Sürdürülebilir kalkınma, 100’üncü yılında Türk çimento sektörünün temel politikası olacak” dedi.







6 Ocak 2011 Perşembe

Promosyon'un Yüzü Tasarımla Gülecek

Promotürk Derneği ve ETMK İstanbul Şubesi tarafından
25. Uluslararası Promosyon Fuarı’nda temelleri atılan
“Promosyon Ürünleri Tasarım Yarışması” başlıyor.

ETMK İstanbul Şube tarafından desteklenerek şekillendirilen yarışmanın salt ödül-kutlama sistemi ile sınırlı kalmayıp, uluslararası arenada Türk Promosyon Ürünleri sektörünün ve tasarımcısının tanıtımına yönelik bir proje haline getirilmesi kararı alındı.
Bu önemli karar doğrultusunda projenin, Türkiye sınırlarını aşarak,  geçtiğimiz yıl Türkiye’nin 4. büyük katılımcı ülke olarak yer aldığı PSI-Promotional Product Service Institute Fuarı’nda, bu yıl yapılacak etkinlikler kapsamında yarışma tanıtımı için çalışmalar başlatıldı.
Yarışma ile ilgili şartnameye  www.etmk.org.tr sitesinden ulaşabilirsiniz.

Promosyon adına pek çok kez yanlış seçilen tasarım ve malzemeyi eleştirmiştik. Tasarımın kaliteye kattığı farklılığı günlük yaşamda görebilmek için promosyon tasarımı yarışmasını destekliyoruz.

4 Ocak 2011 Salı

Her Şey Eskizle Başladı

Tüm disiplinleriyle tasarım, en yalın, en samimi ve en ilham verici haliyle  bu sergide! 11.1.2011 tarihinde Tasarım Parkı’nda kapılarını açacak “Her şey Eskizle Başladı” sergisi, profesyonellerin eskiz defterlerine ayna tutuyor.

Tasarım Parkı, gelmekte olan yeni yıla, yeni bir başlangıç niteleğindeki “Her şey Eskizle Başladı” sergisiyle start  veriyor. Ocak ayının 11’inde kapılarını açacak “eskiz sergisi”, tasarımın farklı disiplinlerinden profesyonellerin fikir defterinden kopmuş birer yaprağın buluşması olarak nitelenebilir. Fikirlerin doğduğu yere şahitlik yapmak, sonraki   jenerasyonları motive etmek ve yaratıcılığın en özgür, en özgün halini arşivlemek serginin en büyük hedefi.
Herşey Eskizle Başladı Sergisi, 11.01. 2011 gecesi gerçekleşecek açılışı ile tasarım dünyasının farklı oyuncularını sıradışı bir ortamda buluşturmayı hedefliyor. Sergi mekanının (Kadıköy)Yoğurtçu Parkı’yla komşu konumu geceyi herhangi bir açılış olmaktan öteye taşıyor; hem “içerisi” hem de “dışarısı” etkinlik alanı haline geliyor. Toplam 300 metrekarelik bir alanda kurulu olan Tasarım Parkı’nın bir duvarı, ziyaretçilerin kullanımına açık dev bir eskiz alanına dönüştürülüyor.

Bir buçuk ay sürecek sergiyi, Herşey Eskizle Başladı adlı kitap taçlandıracak. Türkiye’de tasarımı, farklı disiplinlerden profesyonellerin eskizleriyle tarayacak kitap, genç tasarımcılar için de önemli bir kaynak olacak.
Tasarım Parkı kurucusu tasarımcı  Nursema Öztürk , “Türkiye’deki tasarım dünyasına katkıda bulunmak adına sergiler, workshoplar, yarışmalar düzenleyen Tasarım Parkı, Her Şey Eskizle Başladı sergisi ile fikirlerin kağıttaki izdüşümlerine, tasarımcıların ürünle ilk görsel buluşmasına tanıklık etmek istiyoruz. Sergideki eserlerinin her birini, açıklamaları ve tasarımcılarının tanıtımları ile beraber kitap haline getirerek, gelecek jenerasyonlara faydalanabilecekleri bir kaynak yaratmayı hedefliyoruz.” diyor.
 
Tasarımı ve Tasarımcıyı geliştireceğine inandığımız Tasarım Parkı'nın adımlarını merakla bekliyoruz.

Detaylı bilgi için:  info@tasarimparki.com.tr  veya   0216 348 34 27
Tasarım Parkı- Yoğurtçu çayırı cad. No:22 - 34714 Moda / Kadıköy
( Yoğurtçu Parkı karşısı)

2 Ocak 2011 Pazar

Nice Mutlu Yıllara Hermitage!


Milenyum kent yaşamının yapısını ve kültürünü  en iyi tanımlayan tasarımcılardan Rem Koolhaas küreselleşen çağdaş sanatı 2005 Venedik Bienalindeki Expansion—Neglect isimli enstallasyonuyla yorumlamıştı. Artforum editörü Tim Griffin’in Koolhaas ile Hermitage Müzesi’nin 250’ inci kuruluş yılı nedeniyle yaptığı ve 2014 yılında tamamlanacak olan yenileme projesi üzerine söyleşisinden alıntıyı paylaşıyoruz;

Tim Griffin: Günümüzdeki Müzeler hakkındaki düşünceniz nedir?
Rem Koolhaas: Müzeler tasarlanırken günümüzün olanaklarıyla düşünülmediği için yeniden ele alınmak zorunda. Tate Modern projelendirilirken özellikle Türbin Salonu’nun altyapı gereksinimi için farklı tasarımlar yapıldı. Çünkü sanatın içinde sergilendiği mekanın büyüklüğü ve teknolojisiyle ile ciddi anlamda bağlantısı vardır.

TG: Marina Abramovic’in  pek çok kamerayla mekanı ve zamanı yönlendirdiği MOMA’daki performansı gibi bir temsile projenizde imkan tanınacak mı?
RK: Müzenin büyük hacminde böylesi bir yakınlaşma olanağı yok. Sanatçının 1977’de Amsterdam Stedelijk Müzesi’ndeki Imponderabilia performansında izleyici iki sevgilinin arasına girerek “ayırmayı ve engelleyişi” deneyimliyordu. Ondokuzuncu yüzyıl yapısı Stedelijk Müzesi beyaza boyanarak klasizmin simetrisi ve anıtsallığı vurgulanmıştı. 2000 yılında Las Vegas’ta beşinci Guggenheim Müzesi için Venedik atmosferi yaratmak amacıyla performansa uygun fabrika benzeri bir tiyatro dekoru tasarlamıştık.

TG: Stedelijk ‘in yöneticisi Ann Goldstein ile konuşurken müzenin Amsterdam’ın sosyal yapısının bir parçası olduğunu gözlemledim, ne dersiniz?
RK: Doğrudur, benim de müze duyarlılığım Stedelijk’le şekillenmiştir. Amsterdam gerçekten ilginçtir, iki önemli müzesi Stedelijk ve Rijksmuseum büyütülürken 8 yıl kapalı kalarak "yirmibirinci yüzyıla hazırlanmıştır." Ancak iki müzenin de kapalı kalması kentin güven ve özsaygısını geriletmiştir. Bu sürede Van Gogh Müzesi hep açık kalmış ve gelişmiştir. Küçük şehirlerdeki müzeler mimari yapısının gücüyle itibar kazanır. “Gehry’nin Bilbao’ ya yaptığını MAXXI Roma Müzesi ile Roma’ya yapalım” denmişse de, Roma’nın bu sansasyona ihtiyacı yoktu. Bilbao Müzesi’nin dezavantajı çok fazla ikona sahip olmayan bir şehirde kurulmasıydı. Bu arada söylendiği gibi Pekin’ in yeni ikonu olarak CCTV binası kente zarar vermemiş, olsa olsa kentin binlerce ikonundan yalnızca biri olmuştur.

TG: Hermitage'in kendi tarihsel koşullarında mı tasarım yaptınız?
RK: Whitney Bienali’nde en çok kendi tarihinin sergilenmesi ilgimi çekmişti. Ekonomik kriz nedeniyle ucuza mal edilse de bienalden on kat daha gerçekçiydi. Hermitage söz konusu olunca, herhangi bir mimari uygulamadan çok yapıdaki mimari ve sanat eserlerinin uslubuna aydınlar, tarihçiler ve arkeologların gözüyle bakmak istedik. Böylece müzenin kayıtlarını incelemek bizi geliştiren terapatik bir çaba oldu. Müze projelerinin çıkış noktası artan ziyaretçi sayısı için gereken koşulların sağlanmasıdır. Değişen altyapı ihtiyacı kadar fonksiyonlarıyla gelişen restoran, müze ve tasarım mağazaları, kitapçılar gibi birimler de tasarım ihtiyacını oluşturur. Bu koşullar bütün olarak ele alınmadıkça  müzenin esas görevi olan sanatı sergileme ve izleyiciyle buluşturma konusunda aksaklıklar görülür.

TG: Sergileme ve ticaret mekanları arasındaki fark nedir? Farklı projeler için amaçladığınız çözümler var mı?
RK: Aslında iki tür yapının altyapısındaki fark o kadar da büyük değil. Kullanıcı hareketliliği açısından artan sayıya göre iletişim araçları ve beklentiler yükselir. Bir müze öncelikle ziyaretçi sayısıyla düşünülür. MOMA projesinde avluyu, ana binayı ve yavaş alanları akıcılıkla bağlayan bir altyapıya oturttuk. Otis firmasıyla yatay ve düşey hareketli asansörler geliştirerek özel müze ziyaretçileri için rezervasyonlu turlar kurguladık. Güncel sergi ve sanat haberlerini içeren Amazon.com gibi bir katalog planladık. Sergi mekanları ve altyapı mekanları çok netti. Altyapı müzenin bütününü destekleyecek güçte yapılanmıştı. Breuer binası ve yığma taş binadan oluşan Whitney Müzesi için genel bir strüktür önerdik. Küçük mekanlarda MOMA’daki gibi sanat ve bilgiyle dolu hareketli bir kanal tasarladık.

TG: Sanki iki örnekte de sergileme alanlarını korumak için strüktürün içinde kalan sirkulasyona odaklamıştınız. Bu amacınıza nasıl ulaştınız?
RK:  Anafikir sergi mekanlarını sirkülasyon alanından arındırarak yavaş dolaşımı sanat deneyimiyle karıştırmamaktı. Ziyaretçi rotasının inanılmaz karmaşık grafiğini dil ve coğrafya kriterlerine göre yeniden ürettik. Hermitage Kompleksi' nin bütün yapıları ayrı ayrı  ve özgün işlevleri için İmparatorluk Sarayı kompleksi içinde inşa edilmişti. Projemizin ilkesi yapıların mimari ve tarihsel kimliğini korumaktı. Örneğin Küçük Hermitage, Çariçe Katerina tarafından zamanın çağdaş sanat koleksiyonu için özel bir galeri olarak yaptırılmıştır. Bu binayı deneysel sergilerin ve çağdaş eserlerin yer aldığı bağımsız ve kişisel koleksiyonlar için özel bir galeri olarak düşündük. Böylece hem Hermitage için hareketli bir sistem oluşturmayı, hem de kurguladığımız gelenek ile yapıya eski kimliğini kazandırmayı hedefledik. Binaların arasındaki kamuya kapalı dış alanlar yalnızca müze içinden algılanıyordu. Bu yüzden bazı binaların kendi girişlerini yenilemeyi, binaları çevreleyen bazı sokakları yeniden açmayı ve bu kentsel anlayışla yapıların özgünlüğünü vurgulamayı önerdik.

TG: Aslında, sizden nasıl bir küratör görevi beklendiğini konuşurken sirkülasyonu projenin anlamı bağlamında tanımladınız?
RK: Küratör kendi vizyonunu empoze eder. Biz yapıların kendilerinde olan otantik kaliteyi müzeye aktarmaya çalışıyoruz. İhmalden dolayı zarar gören Hermitage son yıllarda zenginleşince gerektiği gibi korunmanın yolları düşünüldü. Tarihi bölümün restorasyonu için kullanılacak metodu araştırırken sergileme için doğrusal bir düzenlemede minyatür bir şehir yarattık. Bu hem ziyaretçiler hem de sanat, mimarlık ve müzenin tarihi arasındaki etkileşim açısından en doğru çözümdü. 

 TG: Hermitage için "terapatik proje" demiştiniz? Sebebi neydi?
RK: Çağdaş mimarlık deneyimlerimizde çok daha canlı projelerle uğraşmışken tarih ve koruma ile ilgilenmek kesinlikle çok etkileyiciydi. Kariyerin herhangi bir yerinde varılan bu keşif  için “terapatik” en doğru söz olur.  Müzelerin genişletilmesi çağdaş bir sorun haline gelmişken, Hermitage’ in yeniden kullanıma geçirilmesi mükemmel bir örnektir. Projenin önemi; Sovyetler Birliği sonrası Rusya ve müze dünyasının kültürel ve ekonomik koşullarında bu benzersiz kurumun, tarih ve yönetmenle çağdaş buluşmasıdır.

TG: Müze dünyasının güncel koşullarını nasıl yorumluyorsunuz?
RK: Asya gibi gelişmeyi sürdüren kültürel topraklar yoğun müze etkinlikleri içindeler. Avrupalı veya Amerikalı küratörler için burası krizde olabilir. Ancak küreselleşme açısından dünyanın bir kısmı karamsarlık içinde olabilir, ama öteki kısmı umutlu ve iyimserdir.
Doğudan kültüre farklı bakış açısı ve iyimserlik öğreniyoruz.


Çağdaş tasarım kültür mirasının korunmasında önemli rol oynuyor. Şimdiden Hermitage' in 250'inci yaşını kutlarken, darısı hayata dönmeyi bekleyen tarihsel ve kültürel yapılarımızın başına diyoruz.

Kaynak: http://architecturelab.net