16 Aralık 2010 Perşembe

Doğayla Bütünleşen Müze



Yirminci yüzyıl Kiesler' den Niemeyer'e pek çok ünlü mimarın sıcak iklimler için organik formda tasarladığı yapıyla doludur. Japonya'daki Teshima adasında içinde gerçek anlamda bir "boşluk" sergilenen Teshima Sanat Müzesi'nin kabuksu yapısı  bir bilgisayar tasarımı değil; hava, su ve toprağı farklı açılardan algılayan  ziyaretçileri etkileyen bir yapıdır.




Beton patika bir yolla köy yaşantısı ve okyanus havasını soluyarak ağaçların arasından organik çağdaş dev müze binasına ulaşılıyor. Bir su damlasının deviniminden yola çıkarak mimar Nishizawa'nın ressam Rei Naito ile tasarladığı beyaz müze binası yeşil çimlerin ortasında, düzensiz kubbelenerek dalga dalga kabarmaktadır.
Uzunlamasına 60 metreye yerleşen yapıda doğal eğimler arasındaki hacimler yer yer değişmektedir. Dev bir organizmanın dokusundaki delik gibi görünen girişiyle brüt beton müze binası pastoral bir ortama ustaca yerleştirilmiş endüstriyel bir yapı etkisi yaratıyor. Güçlükle algılanan formun gizemi ve denize karşı ağaçlıklı yeşilin ortasındaki aykırı beyazlığına eklenen küresel bir dükkan ve kafeyle, yamaçtaki bilet gişesi müzeyi tamamlıyor. Kolonsuz, kirişsiz,  tavandan kubbeye,  duvardan döşemeye akan bir betonarme kaplamadan oluşan müzede alışılmışın aksine hiç bir şey sergilenmiyor.
Çağımızda mimar ve mühendislerin betonarme kabuklar üzerindeki araştırma ve denemeleri malzemenin narinlik ve boşlukları üzerinde etkileyici sonuçlar yaratmaktadır.
 

Günümüzde nerdeyse unuttuğumuz, oysa bir parçası olduğumuz doğayla içiçe yaşamayı, havayı, suyu ve toprağı bir mimari yapının aracılığıyla algılamayı tasarımın gücüne borçluyuz.
Teshima Müzesi hakkında Raymund Ryan Domus için yazdığı yazıda mimarlığın dünyanın olduğundan daha güzel bir yer olabilmesindeki etkisine vurgu yapıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder